İnsanların bir arada yaşama mecburiyeti insan doğasının gereği olduğu için toplum dışında tek başına yaşamını devam ettiren insan örneği yoktur.
Sosyal bir varlık olan insanın yaşamını devam ettirebilmek için gerekli kaynakları ve ürettiklerini toplum içinde birlikte yaşadığı diğer insanlarla paylaşmak ve yardımlaşmak zorunda olduğu açıkça görülmektedir.
Müşterek hayatın sağlıklı yaşaması için de toplumun bütününü ilgilendiren eylemlerde, eylemi yönlendiren kavramların farklı anlamlarında birinin kabulünde zaruret vardır. Diğer taraftan insanın, sonsuz ihtiyaçlarını karşılayabileceği değer ve kaynakların sınırlı olması nedeniyle ilk toplum döneminde görülen kişisel çekişmelerin yerini, ortak gereksinmeler ihtiyacı çıkmıştır.
Montesuieu'ya göre insanın toplum halinde yaşamak isteği, tabiat kanunlarından biri olarak kabul edilmektedir. İnsanlar toplum halinde yaşamaya başlar başlamaz zayıflık duygularını yitirirler; aralarında eşitlik yok olur savaş hali başlar.
Bu gibi durumlarda Devletler Hukuku, siyasi hukuk ve medeni hukuk ortaya çıkar.
İnsanların sınırsız isteği, Devletlerin sınırlı üretimi insanlar arasında eşit hukuksal adaletli bir şekilde yönetilmesi sonucu siyaset ortaya çıkar.
Ama insanoğlu her konuda mahir olduğu gibi bu siyaset kavramını da kendi çıkar ve emellerine alet etmeyi başarabilmişlerdir.
Siyaset o kadar kendi anlamından çıkarılmış ki herhangi bir siyasi görüşe sahipsen başka bir siyasi eylemi övmek neredeyse aforoz niteliği taşımaktadır.
Tüm çaba insanlığın rahat ve huzur içinde yaşamasını başarılı kılmaktır.
Siyasetin ve siyasetçinin de görevi böyle olmak değil mi?
Durum böyleyken neden siyasi anlayış asgari bir zeminde buluşamaz.
Modern toplumlar insanların huzur içinde yaşaması için Anayasa, hukuk, sosyal adalet gibi kavramlara ihtiyaç duyarlar.
Her kim olursa olsun o ülkenin yasalarına uymak zorundadır.
Ülkeyi yöneten kadroların da yasalar karşısında sorumluluğunu bilerek adaletli ve eşit bir şekilde toplumu yönetmek en belirgin görevlerinden biridir.
Yasaların herkese eşit yaklaşım yapması gerekirken iktidara göre çatlak sesleri susturmak yasalar eli ile olmamalıdır.
İşte tam burada eşitsizlik ve adaletsizlik yol gösterir.
Ülkemizde yargı hiçbir dönemde bağımsız olmamıştır.
AKP İktidarı döneminde bu daha da tavan yapmıştır.
Ama yıllarca yargı ve adalet karşısın da mağdur olduğunu söyleyerek (doğru bana göre de mağduriyet yaşamış) bir Lider Sayın Erdoğan nasıl oluyor da kendisinin de başından geçen olaylar karşısın da suskun kalabiliyor.
Hepimizin veya insanlığın vazgeçemeyeceği bir dal olan siyaset olgusunu yapacaksak bu toptancı bir zihniyetle olmaz.
Toplum içinde aykırı zıt düşünen insanlar olmalıdır yasalara uyum içinde herkes görüşünü söylemelidir. Partili Cumhurbaşkanlığı sistemin en ufak bir eleştiri karşısında bile tahammül gücü yok denecek kadar az.
Partinin Genel Başkanı olarak herkese saydıracaksın cevabını alınca Cumhurbaşkanına hakaret etmekten tutuklanacaksın.
Tüm sosyal veriler, siyaset, adalet, hukuk, din insanların mutluluğu için gerekli ise, neden insanlığın mutluluğu değişik engeller altın da mutsuz hale getirirler.
Siyaset insanın en iyi şekilde yönetilmesi için bir ihtiyaç kapısıdır.
Zaten sosyolojik olarak iki insanın bir araya gelmesi anında siyaset başlar.
Siyaset yapmaya devam edeceğiz o zaman.
Yorum Yazın